23 Şubat 2009 Pazartesi

devamı

sonraki hayat bana göre değil cananım
üç dört sözcüğe sığıyor işte,
gene de herşeye rağmen teşekkür borçlu olduğumu seziyorum,
ama kime onu çıkaramıyorum.
dedim ya cancazım ;
bana göre değil bu ler diyarı..

ıslık

bir kayıp ıslık şimdi gölgem...çuşkulu sokaklarında dolanırken çehremin....sessiz şimdi yerde ve gökte...

karın ardından

bir bulut ve ardı sıra ışık...
ışık içinde günceler...
günceden bir rüya...
rüyadan bir yankılanma,
yankının yansımalarındaki korku,
korkuya dair suçlar,
masumane bir suç eşliğinde hayat
ve bir bulut;
ardı sıra ışık....
beyaz bir kar örtüsü...

hep bir son var diye kandırıyorlar oysa , evet var ve kanıyoruz.

bir gün önce doğan benden sonra yazıyorum tümceleri;
hiç bitmez bu çizikler ...
bitmicekte feza'ya değin....

çizgi...

bi uzaktan bakalım şu tabloya dermiyim ki bir ressamın mütevazi edasıyla...kim bilir? olmak var mak var?çizersin farkında olarak ve çizerler ruhun bile duymadan...oysaçizgilerimi bitirktiriyorum ben,çehreme sinmesinin huzursuzluğundan uzak gülümseyen, bağımsızlık vaad ettiğim ellerimde inceden inceden...

kuramsal bir sarhoşluk

bütün zamanlarımı ayık yaşadığımı sanırken,
tükettiğim bütün nefeslerin hüsranına uğramam ramak kala..s
arhoşken ince çizginin üzerinde yürüyebilen ince bir şahsiyet oluyorum aniden...
kuramsal bir sarhoşluk içinde ;
inci tanesi gibi ışıldıyoum okyanusa.hadsiz ve usulca...

18 Şubat 2009 Çarşamba

günce

"Berbat görünüyorsun.Seni severim, kolarım, ama söylemeden edemeyeceğim.Gözler, insan ruhuna açılan pencerelerse, senin ruhunda kirli karanlık şeyler görüyorum."
Yanıt vermeden yüzüne bakıyorum.
"Biraz öfke ,biraz gözü peklik...Gözyaşı...Birde yıkıntılar...Asıl korkutucu olanı..."
"Sabah sabah kafamı şişiriyorsun," diyerek sözünü kesiyorum.Bütün iri iri lafları kağıt mendiller gibi buruşturup atacağım.
"Asıl korkutucu olanı " diye sürdüyorher zamanki ısrarcılığıyla "bütün bunlardaki basmakalıplılık.Yanlızca uyumak istiyorum.Dünyayla savaşa kalkacaksan onun tarafını tutmalısın ,kendini değil."
"Yıkıl karşımdan" diyorum, " başkalarının cümleleriyle başka hayatlara karışma!" Ayna karşısından çekiliyorum.
Ardımdan seslenmiyor.Yasıttığı boşluğungücünden emin,dilsiz, üzüntülü bakışlarla beni izliyor.Kendi Kendini mahvetmeye kararlı evladının yolundn çekilen anne gibi.
Tek bir günlüğüne, boşluğu ondan ödünç istiyorum.

16 Şubat 2009 Pazartesi

mürekkep lekesi

efendim ne dedin?
o mu?hiçç...
mürekkep lekesi...
bulaşıcı değil yani!
nasıl mı oldu?
fazla tüketmekten bünye hazmedemiyor tabi...
neden mi?
şöyle ki;
senin gibiler hep meraklansınlar diye.çünkü sizin hiç mürekkep lekeniz olmaz...
kimyanız müsait değildir buna.
şayet olsa da kusamassınız zaten.
yazına dair söylemleriniz de tozdan ibarettir yanlızca..
varken yoksunuzdur, bilmezsiziniz
lekesizsiniz evet!
üstünü karalamaktan korkmadığım beyaz kağıt kadar lekesiz...

9 Şubat 2009 Pazartesi

yaşama dair üçleme...

Bir ışık bir çığlıkla başlar, engebeli yollar, kahkahalar ve gözyaşları ile sürecek yaşam.Bitmeyecek sanılan günler, kaçınılmaz son'a doğru hızla akıp giderken bazen bir kare fotoğraf, bazen bir koku ya da bir nota , bazen de birkaç satır dır geride kalan.

8 Şubat 2009 Pazar

zamansız devinimler...


gece;saati kuruyorum.
sabah; saat çalıyor.gözüm ışıkla sevişiyor.

gece:saati kurmuyorum.
sabah;saat çalmıyor.ışık gözünde sevişiyor

günortasında; saat çalmaya yakın.akreple yelkovan buluşması.

tarih; takvimde bir yaprak. kopuk.

saat; durdu.kurulmadı
.




7 Şubat 2009 Cumartesi


ne taraftaydın?

Eli el yapan, ona kavrama yetisini kazandıran başparmaktır.Kadri bilinmemiş, bücür bilge.Arabaya koyulmuş kör atlar gibi sürekli birlikte , eşgüdüm içinde hareket eden dört parmaktan ayrılır.Bunun bedelini de çirkinlikle sürgünlükle öder.Gelgelelim bütün diğer parmaklara dokunabilmek gibi bir ayrıcalığa sahiptir.Kendini tutan el: kuyruğunu ısıran yılan, kendisini tanıyan bilinç. Kabalanın kozmik ağacındaki paşparmaksa, işaret parmağı "yargı"dır.O gösterendir,imleyen ve suçlayan.Tek bir devinimle dağları yerinden oynatır."Gel" der sözgelimi hafifçe kıvrılarak, "Sen!" der ya da "Ben!" Tetiği çeken parmaktır o.Upuzun başında kavak yelleri esen ortaparmak: Ailenin kabadayısı, işaret parmağının aklı kıt işbirlikçisi. (Oysa başparmak; yumruk atılırken ya da selam çakılırken utanç içinde gizlenir.)Ağacın köküne doğru inelim şimdi: "Tahakküm" esnemeyi, kıvrılmayı bilmeyen , yarı felçli bir hasta gibi güçlükle kımıldayan işaret parmağı . Zincirlerini sevmesi için mücevherlerle donatılmıştır. Serçeler gibi korunmasız, savunmasız, aç ve öksüz küçük parmağa, "Hani bana" diye ağlayan parmağa, kutsal ağacın son küresini veriyorum yani kokünü ve en yukarıdaki meyvesini :

Yaşamın oyduğu çizgilerime bakıyorum, çakıl taşlarındaki yol yol dalga izlerine benziyorlar.Geniş ve üzerin yürünebilir gibi görünseler de hiçbiri bir yere varmıyor. Anayollar çatallaşmalar, kavşaklar, dar merdivenler, gizli geçitler, ırmaklar köprüler, dehlizler...Ve hep bir kapı. En son ve en gerçekleri saklayan....Z'den A'ya doğru bir kez daha öğrensem harfleri, parmak izini sürsem sancıların, el çizgileirmde bir yolculuk yapsam doğduğum güne, değişik güzergahlar, rotalar denesem cesurca, yeniden küçük bir çoçuk olsam, beceriksizce kalemi kavrayan ve adını ilk kez yazan...Sonrası;Yola çıkmak için beş küçük istasyon!Cümle cümle yeniden mi yazmalı içinden kovulduğun kitabı...Dilim toza bulanmış şimdi, artık susuyorum....

gerek mi dersin?

hani şu son söylediğini diyorum:
alt dudağından sarkan cigaranın dumanıyla birlikte savrulan harfler yumağı hani...
merak etme!
yer etmeye gelmedim ben...
yerinden etmeye de cismini...
şöyle oturabilir miyim?
ee sonra ne oldu?
sondan başla ama....
susuyorum....
25,01,09

kısa bir hayat hikayesi....

sevgili caz ( pek mesafeli masum mektup formunda)
nerdesin caz! (takipte oysa)
hofff caz!!! (bide bana sorun?)
madiden caz? ( tel tel ayrılırımda icabında:P)
entel caz! (başım dertte)
çizik caz(hepsi tebeşir tozu yüzünden)
hafif caz??? ( tam kıvamında çalıyor meret)
muhalif caz:=) (mütemadiyen olsa gerek)
anla (kafam durdu iyi mi!)
minik caz (minik serçe varsa bende varım)
cin caz.................??? (çarptı kaçtı şerefsiz!)
neyap //////////////// oynatı"

6 Şubat 2009 Cuma

ilkin sona denk olma ihtimalinde varmış birileri...

bir hışımla vurulan kapının ardından saçılan toz zerrecikleri olmaya niyetim yok!
kimliksiz mi bu zihin...?
dile özgürlüğünü verdiğimde duymuştum bu tümceyi...
bir de içimdeki taarruzdan feragat ettiğimde...
artık duyumsamamam gibi geliyordu...
evet tanıştık biliyorum.
şimdi neden peki?
hımmm...
inanmak güç...
son demindesin ha!
ah be ciğerim!
ah be kuytu köşem!
bende şimdi son nefesimi verdim...
sen demlene dur bi...
ben biraz ölüp gelicem....
31,01,09

satılık...

suskunluğumun yarısını satılığa çıkardım...
diğer yarısımı? hiç sorma
sesinde suskunluğun cümbüşe değerse eğer
cazdan çıkar blues söyleriz...

bilirkişi kim?

söylemeden geçemiyorum ki kendime ...
kavgayı seviyor bu yüz!
açlak sesle konuşmasak mı diyorum?
ya da ben konuşmasam...
şarap biraz?
sakinim evet....
şimdi?
en son ben susuyordum bu haritada...
akıl çanlarını bende duyayım lütfen!
zamana kayıtlısın demek...
sardırıp geri alabiliyor muyum seni?
durdurup lanet edebiliyor muyum benliğine ya da sevebiliyor muyum bencilce seni..
iki bilirkişi çok belki bu yansımaya...
kırılmadan öncebu dehlizde....
28,01,09

ehli-keyf

ehli keyf içinde ...
zamanlara kucak açacaksan eğer damarlarında gecen kan kadar sessiz ve naif yapacasın bu işi...
süzüleceksin adeta;
içinde...
derisi yüzülmeye yüz tutanların korkaklığında bulmayacaksın zirveyi ve işini ustaca yapan bir bıçak kadar korkusuz bi okadar kıvrak olacaksın'
istemediğin savaşların içine düşeceksin ağa düşmüş balık gibi...
öğreneceksin....
insanlığın erdemini ;aslında ne olduğunu bilmeden..
4,08,08

minik bir fil...

minik bir filin kulağında yan gelip yatmasınna yatıyorum ama;cürmüm kadar bile olamadan; aklımın ince tellerinden bir fa sesi yükselterek, minik bir filin; minik kulağını uyandırıp kocaman gözlerinde kapanmayı maharet bilmekten de huzursuz olmuyorum....cürmümse hala yan gelip yatıyor....
17,01,09

el öpenleriniz çok olsun=)

azın özünde olup, fikrin ucunda ölmekse dert; bayram yerindeyim...

tasa...

planlar, haritalar, uzaklar, yakınlar, yollarr, varışlar ve sonlar...
coğrafi ayrımların ayırdığı ırmaklar gibi denize bu dökülmeler...
su yolunu buluyor mu mütemadiyen?
utancın ar damarında dolanırken....
fiziki beşeriyetin uç kısmına ilişik tutunuyoruz sarkıtıldığımız iplere...
ayın güneşe hiç göstermediği yüzünde yaşayıp, güneşin içinde sayıyoruz kendimizi...
dokunanın bin ah işitme olasınığını öngörerek....
sarınıp sarmalanıyoruz rutine bağlı döngülere, fikrin ince teliyle inceden...
iki zar atma hakkımız var oysa;
biz yedinci noktayı arıyoruz...
22,01,09

gazze...

oyuncak bebeğimin olmadığına sevindim bu gün.
sokaklarda ve kucaklarda ölenler cansız manken değillerdi oysa!
kırılan uzuvları yerine takmak kolay değildi ki artık...
savunmasız bir çizgi çizliyordu dünyanın içinde bir sesle...
duyanlar vardı ...
bir de görmeyenler bir yerlerde...
sadece düşünüyorum şimdi..
bu gün arifesinde;
savunmasız bir çizgide bize çizilir mi diye?
belki de bilmek ürkütüyor; onu biliyorum...
31,012,08

uzun bir pencere önü hikayesi...

kadavra zihniyetinden soyutlanmış bir hüküm mü bu bilemiyorum.
küçülen merdivenler eşliğinde şimdi ayak sesleri...
bir pencere önü hikayesini kim bilebilir ki..
sormalı mı acaba?
anlatılır mı bir gün?

parmak izi...

"varım!" diyor, tüm kıvrımlarıyla.
dokunuyor herşeye ispatlarsacına maddeye...
o da bilmekte...
keyfe keder olsa da ince ince işlemekte yer edeceği hücreye...
bir parmaz izi ...
suç mahallinde görülmemenin verdiği gururun küstah edasıyla;
"yokum!" diyor;
ve aranıyor şimdi!
kımızı mavi polis korteji eşliğinde,
iz bırakmanın suç olduğu bir bir şehrin kalabalıklarından uzak;
dokunduğu her bedenin mutluluk hikayesinde...
14,01,09

şaşkın düşüşler..:)

ooff düştümm evet...
kabul de etmiyorum...
itirazlarım mı?
hep vardılar ki
evet kızdım!
sonra affettim....
ama bıraktım bir zaman ama bulundum yine.
"pişman mısın?" diye sordular..
pişman oldular.
hiç bişey değilim bu aralar..
kaygısını güdülmeyen boşluklarda bu kıvrımlar...
unutasım varr!
görmeyesim bi de...
21,1108

PUFFF:=)

boş kümelerimi denkleştiriyorum şimdilerde....ne kadar çok boş olduklarını sayıyorum iki de bir! anlamsız gelse de kimi zaman çokda yitirmiş değil oysa....

O...

O hayatının son masum zaman dilimni yaşarken nerden bilebilirdi ki aslında yaşadıklarının aslına ona ait olmadığı gerçeğini . Derin sessizlik...Yanlızlık...Korku...Karışık bir duygu sinsilesi içinde bekleyiş...Kalem kırıldı .. Ait olunmayandan ayrılma zamanı...Uzun koridor...Lambalar...Masumiyetini askıda bırakma zamanı ...
16,05,08

İstambul:=)

Çoçukluğa dair zamanlarda hayalini kurduğum, oraya ulaşmanın mümkün olmadığına inandığım, bahsi geçtiğinde heycanla kulak kesildiğim, hayal ve oyun dünyamın tek şehriydin sen.
Öyle kalsaydın keşke...
Oyun ve hayal dünyamdaki gibi...
Belki daha kolay olurdu alıgalamak ve sindirmek seni...
Belki de o zaman daha çok benimdin başka hiç kimsenin değil.
Senin kadar yaşamları bedeninde taşıyan, ruhu teslim alan bir şehir var mıdır acaba?
Tutulmaktır istanbul.
Tutkudur kimine göre...
Vazgeçememek ya da...
Oyundur istanbul aslında;
Sahnesinde perdeyi araladığın....
16,05,08

ruh eşi...

çırılçıplaktı bedeni.
ruhunun bedenine taşıdığı cesaret kadar ironiydi nefes alışı...
ve kuşkunun esaretine başkaldıracak kadar mağrur , hür arsızdı yüreği..
23,05,08

leylak...

rüzgarın mahçup selamını karşılarken eteklerim..
leylak kokulu düşlerle fingirdiyordu ruhum gökkuşağının altında..

9,06,08

Biriktiremediğim zamanlarımı geri istiyorum.
Korkularımı emanetçiden almadım bile ...
Kimseye söylemeyin ama düşlerim ise bizim kapıcı mehmet efendide:=)
Siparişlerim mi daha gelmedi

karantina...

ne ara geldin ?
farketmemişim...
beni mi izliyordun....
susuyorsun?
sus!ışığı açma !
sadece dinle !
mahrum birakıldığım zamanlara say ve git...
gidebilirsen eğer...
12,06,08

!!!

ayazın soğunun çekerken içime ,beyazın sıcaklığı düşüyor temime sessizce ve bir tebessüm nedensizce yüzümde...
kim demiş ben masumum diye değilim tabi ki!
kimsenin olmadığı gibi...
varolanın bütünlüğüne dair parçalarımdan biriydi, ruhumda bulundurmanın huzusuzluğunu yaşamadığım tek şeydi belki...

ses...

çamurlu mavi lastik ayakkabılarımla koşuştumacanın gerisinde kalmıştım. ara sıra düşüyordum yere .diğerleriyse uzaktan gelen sesin heyecanından farkında değillerdi. dizlerimi parçalayan çakıl taşlarının acısını ve yara olan kabuklarımın benden kopuşunu daha unutmadım.ama gayretliydim .ben de olmalıydım orda .yetişmeliydim o sese... vazgeçmiyordum hiç... evet .. belki bir kaç kez düştüm... belki yetişemedim... ama artık o ses benim yeşile yakın mavinin ortasında...
5,07,08

ışığa yakın

yıldızları yakıyorum gecem için,
güneşe inat aydınlığıma,
hoyratça tüketilmiş nefeslerimin ardından yeniden geldim aydınlığına,
10,07,08

duy?

anlatıyorum ya işte !
basit her şey o kadar..
küçük ekmek kırıntıları düştü ruhuma ...
toplasam olmuyor ;
toplamasam bi türlü!!!!
anlatıyorum ya işte!
21,07,08

yok ki...

gölgeleriydi sadece onların giden bu yerle yeksan şehirden ,
kılıfından çıkarılmayı bekleyen bir bıçak kadar sabırsızdı kimlikleri...
dönülmedi hiç geri ,
gidilenden...
ve olmadı hiç bekleyenleri orada ,
kimsesizlik kalbindeyken...
21,07,08

nerdeydim....

kalemimin ucundaydı aslında bütün görünenler...
ve içime çektiğim dumanın hafifliğindeydi fikrim ...
bir de;
gülümseyişindeki mucizevi gamzelerde...
21,08,08

meğer hastaymış!

Meğer hastaymış..
Bilmiyordum anne...
Kaybetmenin derin sessizliğinin bu kadar ağır olabileceğini bilmiyordum hiç..
Söyleyemedim...
O çakır gözlerle bakarken dünya ya ...
Meğer ben hastaymışım anne..
En az onun bedeninde taşıdığı ruh kadar hastaymışım....
Söyle anne!
Gitmesin.
Söyle!
22,07,08

rüya...

öldüğüm söylendi bu gece kulağıma ;
gözyaşları dökülmüş arkamdan meğer,
benden habersiz...
kaybolmuşken zihinimin kuytularında,
isyandaymış herkes yanıbaşımda ölmedim oysa...
burdayım..
26,07,08

bilmem ki ben...

bakarsın sadece,
dokunmaksa mütemadiyen,
süreklilikleri olmasa da fırtınanın ortasında,
durmazsın hiç...
bakarsın sadece,
höşgörüsüzlüğün kirlettiği askılara..
11,08,08

12,08,08

etaminle bezenmiş düşlerim....kandırılıyor muyum ne?kesinitisiz iç çekişlerim....biz dünyayı çok mu sevdik ?

eşref saati:)

kirletmeye aşina ruhum bu metinleri.
tutarsızlıklarsa diz boyu...
karalıyorum beyaza sessiz ezgilerimi...
sadece benim bu şarkılar...
hadi içlelim sevgili ;
bu gece yıldızlarla.
15,08,08

şavaşın iç yangınları!

nerdesin baba...
bir karartı düşüyor tenime anzsızın..
yanık bir acı hissediyor bedenim..
süzülen kan değil ki baba...
çığlıklarım süzülen boşluğa...
savaşın küçük bedenimde vücuda ermesine izin verme sakın...
kalk ayağa ..
hadi kalk..
tut elimi baba ...
yanıklarım esmerliğimden gelmiyor artık....
bırakma beni...
(daha ne kadar sürecek bu savaş, daha ne kadar insanoğlu tüketecek kendini? acıyamıyorum bile...öfkemse bendime sığmıyor...sadece düşündüm oysa hepsi bu.)
15,08,08

denk geldin:=)

Küstah zamanına denk geldin ruhumun....
Sınırları yok çizgilerimin...
Akıyorumm sadece,
keşfin içine...
Yüzsüz zamanına denk geldin ruhumun....
Gider misin?
Bensiz...
Munzur zamanlarına da denk gel hadi...
Gelmemi beklemeden seninle...
24,08,08

29,08,08

faili meçhul sevgiler vardı ardımda
katil rölü kimindi hiç bilemedim..

şarkımı söylüyorum.

2en üst dercede yaşanmalı hayat;
yoğun, tutkulu, her an ilgili- o derce ki hiçbir şeyi geride bırakmadan ,
sanki o an son an olacakmış gibi..
azami noktada yaşanmalı aşk;
sevginin getirdiği özgürlğün varlığını yadsımadan...
kaybdecekmiş gibi...
insan varlığı sessiz olduğu zaman aşktır;
işte bu sessizliğimin tinsel şarkısıdır...
2,09,08

cevap veriyorum! dinle.

bu aralar yansımalardan ibaret herşey;
çabalamalar boşa,
gülmeler erken,
ağlamarsa zamansız ...
bu aralar ödünç almlardan ibaret herşey;
sormalar nedensiz,
sorgular belirsiz,
cevaplar ortalıkta...
bu aralar fırtınalara gebe herşey
doğmaksa çok yakın...
16,09,08

kimde saklı o?

söylediğim şarkdır...
ışığı açtığımda gördüğümdür...
iç çekişlerimde, nefesimdir...
karıncanın çalışkanlığındadır...
çiçeklerin kokusunda bazen...
yok olmak istemektir belki...
korkuda saklı ya da...
bendeymiş meğer adına özgürlük denen şey..
16,09,08

nihayet! zamanı geldi.

sivrilen uçlarımı törpülüyorum zamana inat,
kan mı?
çıkacak elbet!

koza...

daha kelebek olmadım anne?
yaşayacak kocaman bir günüm var önümde!
mavi bir tırtıl olma sorunsalıyla karşı karşıyayım sanırım....
adını koyma anne?
gün uzun daha...
alınacak daha çok nefes var ömrümde!
6,10,08

asi!

bir asi çingene bu şehir...
melodisi bana uzak;
gülmeleri içi üşüten.
hadi asi çingene!
sesime gel!
8,10,08

yazına dair bilmedikleri...

bir kalem tutuşturdular elime,
yazılası itiraflarım olacakmış geçmişe dair,
susmanın erdem olduğunu yeni öğrendim oysa,
kalem tutuşturdular elime,
çizilesi umutlarımın yokluğuna dair..
bilmiyorla ki noktanın varlığına dair anlamları oysa.
10,10,08

bir tutam otun kadir geldiği

entarimin içine sakladığım iki tutam otttu oysa.
ne anlamı vardı bilemem...
kokusu burnuma geldikçe belirsiz bir huzur ve gülümseme çörekleniyordu çehreme...
saklıyordum ya işte yetiyordu bana .
unutulası değil ki oysa...
kirmit tadında olmalıydı az biraz...
diline yer etmeliydi acısı...
sonra mor dudaklı çoçukların pamuksu ceplerindeydi kırıntıları...
koşuyordum ya işte...
rüzgarin sarhoşluğuyla...
iki tutam ottu oysa...
entarimin kokusunda...
13,10,08

dilin kemiği

kesintisiz bu yağmalamalar!
dur durak anlamıyor ki bu dil;
birbirine denk kümelerde mi alınıyor nefesler?
emin olduğum çok şeyden bağımsız mıyım yoksa...
dur durak anlamıyor ki bu dil;
insancıklar nerde?
sevilesi durumlara mı aykırı bu düzen yoksa..
didik didik söylemler...
dışın içinde olan kim?
ipin ucundamı fikrim?
dilin kemiğinde şimdi bütün cürmüm!
17,10,08

göz kapağımın altından, dilimdeki sinir uçlarına

dünyanın en kolay işi olsa gerek susmak!
sen sus!
ben birlikte konuşurum...

nedir bu bilen söylesin?

ne anlatmaya çalışıyorsunuz ki?
ne çok sebebiniz var?
düşünce balonlarınıızın içine mi hapsoldunuz?
çok şey anlatılacak ve çok az şey bilinecek...
hepsi yaşanacak ve hiçbiri var olmayacak...
ne anlamaya çalışıyorsunuz ki?
yorulmayın sakın!uğraşmayın hiç...
işe yararsınız mazallah!ödünüz kopar...
19,10,08

bana cevap

22,10,08
cevapsız sorular soruyosun hep..
sonuçsuz bakışlar..
en çokta neden sorusunu seviyosun..
isyan bayrağı eşliğinde..

dökülesi içlerin anlamsız döngüleri -1-

Adam:derinlik sarhoş eder. buralarda kal..
kadın: olur mu bir şey … nerelerde?
adam:ayılmak zaman alır.
kadın: ayıltan bulunur
adam: onun da bayıtılmasını göze alırsan problem yok..
kadın: biri ayık olsun ama
adam:kura çekelim..
kadın: çek
adam:bir sayı tut..kadın: evet
adam: o zaman ayık olmaya aday bi başkasını bulucaz..
kadın:Bulunur mu?
kadın: sonuç!
kadın:saçmalıyorum
adam:hancı sarhoş yolcu sarhoş..
kadın:haksızlık etme kendine…
kadın:sıkılıyorum
adam: sıkılmaya sebep?
kadın:çok şey bazen… bazen de sebebsiz
Adam: az dan başla..çoğaltırız..
Kadın: az mı?
Adam:az çok bir yerden başlamak lazım..
Kadın: yorgunum galiba biraz.
Adam: hiçbir şeyden konuşmayıp Her şeyden konuşmak lazımhayal etmekten ziyade.. doğru kelimeleri seçebiliyorsun biliyorsun.. bunu denedik daha önce..
kadın: öylemi dersin?
kadın: küstüm sanırım kendime!
adam:istesen de beceremezsin… sana öyle geliyordur.. öle gelmese aşk olmaz zaten..
kadın: aşk mı?
adam: aşk..
adam:üç nokta koy sonuna…
kadın :a.ş.k.;"alışılagelmiş şaşkınlıklar kümesi”
adam:her yol Roma’ya çıkar.. adını sen koy..noktalama meselesi..
kadın: unutuyorum o zaman Roma’yı
adam: O seni unutur mu?
Kadın :unutmalı! beni unut Roma ! duyuyor musun unut!
20,10,08

dökülesi içlerin anlamsız döngüleri -2-

Adam:tavana bakınca görmek için bişiler koymayı dene..düşündürür en azından
Kadın: O zaman dikkatim dağılır
Adam: amaç o ya zaten..
Kadın:yok dağılmasın..zor topluyorum zira
Adam:toplamasan daha bi hoş olcak sanki..gelişine vursan belki..
Kadın: sat anasını
Adam: onu ben bilmem kocam bilir..
Kadın: ben de bi karıma danışayım o zaman..
Adam: karı-n ağrısı olur.
Kadın:bağırsaklarım çalışıyor mazallah
Adam:babam kızar o zaman da..
Kadın: kızarsa kaçırırım seni..
Adam:evlenmeden olmaz..
Kadın:evde alıcam söz
Adam:çadırda olsa olur..
Kadın: olmaz sen iyisine layıksın
Adam:gönüller bir olsun..
Kadın: Samanlıklara gün doğar!
.................................................
Kadın: yaz bunları bi kenara..
22,10,08

doğum arifesi!

sus pus ortalık!
acısız bir doğum arifesini bekler bu ten...
dolaşırken bedeninde nesefi ; mahçuptur oysa...
viran ortalık!sürgün bir doğum arifesinde başlar çığlıklar...
arş-a değen masum duyumsamalarımın ardından yaktğım mumun ışığıdır bu aydınlık.
gidilesi bu ortalık!
saçlarımın kokusunuda alarak yanıma....
23,10,08

istila sonrası karınca yuvası gibiyim...

birileri ölüyor bir yerlerde ağıtlar yakılıyor feryatlar gözyaşları...
sevginin çığlıkları sarıyor her yeri acının ya da öfkenin !...
diğer ucundaysa şen kahkahalar atılıyor everenin çığlıklara inat...
kimse bilmiyor yaşananları ne garip herşey!
beni de bilmeyecek birileri....
kimileri gülecek ;kimileriyse ağlayacak..
istila sonrası karınca yuvası gibiyim...
gardım düşmüş...
cephem yorgun...
25,10,08

tükürüldüm

arkasına kuyruk yaptığım teneke kutuların tıngırtıları geliyor kulağıma...
egzozu patlamış bir tomofil mırıldanmasıyla yürüyorum....
ara bir sokak?
arsız kedilerin cilveleşmeleri; yemeği özleten bir hurdalık yığını...
köhne bir sokak lokantası..
hafif meşrep kadınlar!
bu günde harçlık çıkmadı .
şansıma tükürsem ne çıkar o önce davrandıktan sonra?
arkasına kuyruk yaptığım hayallerimin ardısırayım şimdi...
yürüyorum mırıltıyla....
28,10,08

hapsolmuş hiçlikler kadehi

ne oldu!
kırıldı mı bu bardaklar!
oynayasım var!
"başlasın müzik yavrum doldur ordan bir rakı?"diye seslesim var.
Rakı varsa, buzuki calmalı.
Hadi seslen herkese!
meyhanelerden toparsın beni çalarken bu şarkılar!!!
Rakı masalarına vuran hiçlikler.
toplarım onları, ne cıkar?
Sesime gelin hadi...
"bir ben çıkarım nağmeden br sen uzağın dibinde "der bu caz.
Caz'ın özgürlüğünü ver.
Ya özğürlükten cazı kim çıkaracak?
29,10,08

bağlaçlarım

nesnesiz soru işaretlerimi bekletiyorum;cümle aralarımda...
aynı hizaya sokamadığım üç noktalar yumağında;
ünlemlerim çok bağımsız da ondan bu başkaldırış !
3,11,08

...

hayal kırıklıklarımla savaşıyor umutlarım...barış istiyorum oysa...zeytin dalımdan bir yaprak göğün gönlüne yakın.

öper misin?

konuşamıyorum anne...
güzel gözlerine kondurduğum öpücükte kaldı ruhum..
başlamadım anne!
o kadar izafi ki herşey...
sorgu altında yaşadığım işkencenin ışığındaydın hep...
seni düşündüm durmaksızın...
gözlerimin üstündeki iki dudak sıcalığında bütün olup bitenler aslında...
daha hiç konuşmadım ta ki ;nefesini hissedene kadar tenimde...
öp beni anne..
aydınlansın bu gölge!
hadi öp...
12,11,08

ziyafet sofrasına düşmüş kurt gibi.

çok açım bu aralar!
o kadar doyumsuz ve bir o kadar kör ki gözlerim, ziyafet sofrasına düşmüş kurt gibi kemiriyorum kendimi...
çanlar duyuyorum zaman zaman..
sağırlığımın yırtarcasına...
ve aç bakan gözler içinde şimdi...
kemiriyorlar beni...
17,11,08

çivit mavisi

yeni uyandım.
biraz anlamsız biraz tebessümle bakıyorum camdan dışarı.
rüzgar ne sıcak esiyor bilemezsin....
alıp götürüyor ne varsa sokaktannn bir hışımla...
camı açıyorum duyabilmek için sesisini...
ürperiyorum biraz ama alışıyorum sıcak bir esinti geçiyo yüzümden gülümsüyorum...
duymak çok zor olmasa gerek dimi diyorum kendime...
o kadar sessiz ki sokak, kuşlar bile susmuş...
düşünmüyorum hiç birşey (hiçbirşey derken insani kargaşalardan uzak beyazı ve maviyi düşünüyorum yani, hissetmeye çalışıyorum ya da işte o zaman mavi oluyorum beyazda )orda ne kadar kaldım bilmiyorum sonra uyandım açıkmışım...
yemek yapmalıyım,mideme...
zeki müren çalıyor "şimdi şimdi uzaklardasın..." arada makarnanın sosuna göz atıyorum sarımsakları bulamadım....
nerdeydi bunlar?
çabalıyorum belki ben...
annem gri olan renklere civit koy düzelir derdi hep ama düzelmiyor işte...
esksi gibi olmuyor artık öyle yerini bulcak onlar...
çivit mavisini tesirinde kalmış olarak....
(23,11,08)

gayet acık seçik...

kendimi sevmekle başlıyorum güne.
gülümsüyorum aynadaki yüzüme şiş gözlerimi inceliyorum...
dağınık saçlarım toplamıyorum hiçç..
yorgan arkamdan ağlıyor terkmelerim için...
üzgünüm yatak!
en yakın dostumu doyurmalıyım bu gün....
mutlu olsun o da ...
yine gelicem sana.
ısınırsın yine.
sesleri duyuyorum şimdi.
bardağın ince beline dayanamayan çay kaşığının dansı...
biliyorum dostum ...
bu gün birlikte kahvaltı yapacağız....
seni duymadığım günlerin telafi olsun bu olur mu?
radyonun düğmesine basıyorum ufak bir cızırtı bir iki parmak dokunuşu...
sonunda norah söyler...rain...
zeytinler dolaptaydı sanırım, balı bulamadım ama...
bi koşu gidip ekmekte almak lazım sen alıversen dostum...
en çok sen acıktın:=)
hiç mırıldanma !
hadi doğru markete...
bak demlik homurdanıyor, hatta üstüme bile püskürebilir...
hem sucukla yumurtanın aşkına tanıt olacaksın bu gün...
anahtarı da al zile basma emi..!
geldin mi ne çabuk?çay?
kahvede var?
kokularımı soruyorsun?:=)
ne çok özlemişim seninle kahvaltıyı...
zaman duyamamışım hiç...
sen duydun biliyorum !
hiç acele etme sakın..
ben dinlerim....
mırıldan yeter ki?
(1,12,08)

9,12,08

dalmak istiyorum bu ara...
süzülmek usulca...
ve mesafesiz...
soğuğa aldırmadan...
maviye....

masumiyetini askıda bırakanlar durağı...

bir dakika lütfen!
şurdaki askıya bırakıyorsunuz?
evet, evet...
bakmayın öyle!
çıkartın lütfen!
korkmayın tamamen yok olmayacak!
bakın tabelayı görmediniz sanırım?
masumiyetini askıda bırakanlar durağındasınız...
şimdi alayım lütfen!
(10,12,08)

KOR

kırmızıya çalıyor günahlarım gün arifesinde,
duvar olmuş göz kapaklarım açılası pencereme ,
kimbilir!
fikrimin ince gülünü kaybetti bu şehir ,
aşiyanım oysa!
feryat figan yağıyor yağmur gökyüzüne inat yüzüme..
"kusursuz olmalı herşey!" diyen bir ses bölüyor havayı aniden...
içime doluyor yağmur...
üşüyorum...
(11,11,08)

kavim

hüsrana uğradı bu kavim...
gülmüyor artık.
dokunamadığı gibi yeryüzüne,akası kanı da sığmıyor yatağına...
şimdi var mısın bilmiyorum?
huzursuz vakitlerin sonuna yaklaştım...
perdeyi arala ve gül lütfen!
takvimin son yaprağı değilim artık..
beklemeyeceksin!
öpülesi parmaklarındayım bilesin.
çümbüşe boyanmak için,rengarengindeyim ...yeşilin
(1106,08)