16 Mart 2012 Cuma

gurme, görme, olma ...

bir nevi ..lerden..türevlerine kocaman bir uzayda 'hangi zamana asılıp, hangi asra kayarsak kar'..diyerek müziğin sesini açtım.

dilimin yalanında kıvrılan ve her bükümüyle üçüncü sınıf bir fahişeyi andıran söz anlamını yitirirken,içimden bağışladığım her tanrının huzurunda ihanetten soyundum ve katilimle dans ettim tüm ayak hareketlerini şaşırarak ...terimle birlikte memelerime akan günlerin sancısıyla.

sırf birini anlamak için sarfedilen onca lafın gölgesine sığınıp unutur gibi yaptım oysa hayat hatırlar gibi yaptıklarımdan ibaret.

bir kaç insan unutup bir kaç anıya asıldım. sessizce... merhametin kadife evinde sırtımı sıvazlarken üşüyen ellerimi,titrek bir ateşin sıcağına bağışlayıp ...sonra da

yok olduğumuz, yok olduğumuzu sandığımız o yegane ve sırnaşık zamanda,varlığımızı sınadığımız boşluğun, teslimiyetin eşiğinde uslu bir çocuk gibi oturmasını izledim.

hilebaz saatlerin kıskacında, kendimizi evrenle birleştirip hayatı dönüştürmeye kalkıştığımız mahçup bir hizayla sıralanmış gibiyiz.

lanetlenmiş, sürülmüş ve terk edilmiş, yalnızlığın kutsal taşlarına el basarak üstelik.

masumiyeti ya da mağduriyeti sorgulamakta nerden çıktı….
O hileli ve adi hikâyelerin bir parçası gibi… Yaşamın satır başlarında olmasa da en son satırına ait olmayı isteyerek.

ateşe verilen bir cadının koynunda sakladığı nefes evrene çığlık üflerken içimde ki ses başkalaşarak dudaklarıma bir yabancı gibi yapışıyor.

merhaba.
tanımıyorum.
tanımadığıma yemin edebilirim

Hiç yorum yok: