22 Mart 2009 Pazar

adil olmayan aidiyetsizliğin otopsisi

Bir zamanlar adil olmanın şemsiyesi altına sığınan ben , şimdilerde göbeğindeyim sorgunun.Ne de güzel çarpar suratına aidiyetsizliğin soğuk tokatı .Sınırları her ne kadar kalın çizilse de kendine gelmek için hiç çaba harcamak gerekmez.Hem de öyle bir çarpar ki idam fermanın için bile geç kalınmıştır aslında...Düşünüyorumda şimdi; "Annem haklı mıydı ?" "Zaman hiç adil olmaz mıydı? Bir kere bile?" Bu dört tel arasından bakıyorum da şimdi gökkubbeye.Sığındığım şemsiye artık yoktu ve zamanın bana kıyak geçmesini istemek tam bir delilikti belki. Ait olmadığım bu yerde nerede olmak istediğimi de bilmiyordum. Ama duvarlar hiç bu kadar içine işlemiyordu insanın. Farkedildiğinin hükmünü sürerek üstüne yürüyordu aralıksız.Üç beş güvercin karartısı bile nasıl bozuyor bu sessizliği bilemezsin.Yağmursa orda duran "ben" için olanca gücüyle yağıyordu altında yok olayım diye. Bir toprak solucanın cenazesine denk geldim bu gün, yağan yağmura inat eşeleniyordu belki ben onu farketmeyene kadar.Ölüm bu kadar basitti işte...Burda bile. Yine de bir tercih değildi bu biliyorum. İşleyen sürecin bir parçası sadece.Şimdi ise bata çıka varıyorum yıllar önce tenine saplandığım dünyanın yüreğine, kendi secetimden geçerek...Oysa otopsi yapmak hiç bu kadar zor olmamıştı ...

Hiç yorum yok: